Bilgi insanlığın ortak mirasıdır

 

 

 

Sürdürülebilir Kalkınma Notları

 

Nilgün Özdal

Geçenlerde izlediğim «Sand Planet» (kum gezegen) isimli bir belgesel bu yazının motivasyonu oldu. Yayında Avustralya`daki, bilim insanları bulabildikleri en yaşlı, çıplak ayaklarıyla topallayarak yürüyen yerli Aborjin bir kadına çölleşmiş tarım arazilerine götürüp, çoraklaşmış, toprakların nasıl yeniden canlandırılabileceğini, geçmişte bu tür toprakları hangi yöntemlerle kullanılabilir hale getirdikleri soruyorlardı. Yaşlı kadın, kendi klanından kalan son ailedendi, yani bildiği her şey çok kıymetliydi. Aborjinlerin tarımda kullandıkları yöntemleri yüz yıl önce küçümseyenler bugün onların on binlerce yıllık deneyimlerinin ne kadar kıymetli olduğunun farkına varmışlardı. Çünkü on binlerce yıldır yaşadıkları toprakları, doğayı onlardan iyi kimse tanıyamazdı.

Sömürgeci ülkelerin istila ettikleri bütün bölgelerde yaptıkları gibi, Avustralya`da da ilk yaptıkları, yerli halkı yok etmeye çalışmak olmuştu. Bir kısmı katledilmiş, bir kısmı hiç bilmedikleri, Avrupa`dan taşınan salgın hastalıklara yakalanıp topluca ölmüşlerdir. Geriye kalanlarda topraklarından sürülmüş, istilacıların belirlediği bölgelerde dışlanmış izole bir yaşama mahkûm edilmişlerdir. Kültür birikimlerinin bir kısmı yağmalanmış bir kısmı yok edilmiş, topraksız, işsiz bırakılmış, barbar ilan edilmişlerdir. Bir kısmı uyuşturucu ve alkol bağımlısı haline getirilip etkisiz, işlevsiz hale gelmişlerdir.

Şimdi bu insanların bilgilerine başvurmalarını çok manidar buldum. Binlerce on binlerce yıllık bilgi birikimini har vurup harman savuran, kibirle, vahşice, toprakları, doğayı sömüren bu insanların, teknolojik donanımları, araştırma laboratuvarları, maalesef sömürdükleri, çölleştirdikleri toprakları canlandırmaya yetmemektedir. Barbar ilan ettikleri bu insanlar, hiç bıkmadan usanmadan binlerce yıllık bilgi birikimlerini, bilgeliklerini, kuşaktan kuşağa sözlü anlatımla saklamayı ve korumayı becermişlerdir. Aborjinler, doğanın, yaşadıkları sürece onlara emanet edildiğine inanırlar ve bir emanete nasıl itinayla davranılması gerekirse öyle davranırlar. Hiç kimse hiçbir şeyin sahibi değildir. İnsanlar ölür ve sıkı sıkıya sarıldığı her şey onsuz kalır.

Avustralya`nın yeni sahiplerinin, geleneklerine sahip çıkarak yaşama savaşı veren ve nesli tükenmekte olan, son kılanlardan, Aborjinlerin bilgeliğine başvurmaları tabii ki insafa geldikleri veya doğayı kurtarma telaşından kaynaklanmıyor, öyle göstermeye çalışsalar da, bir zamanlar yemyeşil olan uçsuz bucaksız araziler, aşırı tarım ve hayvancılık nedeniyle ekilemez hale gelmiş ve çoraklaşmıştır. Tatlı su kaynakları kurumuş, pek çok su kaynakları da tuzlanmış ve kullanılamaz hale gelmiştir. Yani gelir kaynakları da böylece kurumuş, susuzluk kuraklık hayatı tehdit etmeye başlamıştır. Yakın dönemde, geçtiğimiz bahar ve yaz aylarında aylarca süren yangınlar da bunun bir sonucudur.

Doğanın kendi dinamiği hiçe sayılarak, doğal kaynakları hızlı ve bol miktarda kullanma çılgınlığıyla, topraklara gereğinden fazla gübre atılarak bir süre fazla ürün alınabilir. Toprağın bunları işleme ve hazmetme süreci vardır. Toprakta yaşayan tüm canlılar bu sürecin bir parçasıdır. Kapasitesi aşıldığında, kendini bırakır, çözülür ve çölleşmeye başlar. Çünkü toprağı toprak yapan canlılar ölmeye başlamıştır.

Sunî olarak hazırlanan hiç bir şey doğanın yerini alamaz. Doğa karmaşık bir sistemdir. Toprakta sayısız canlı türü, bitkiler, hayvanlar, bakteriler, mantarlar, birbiriyle alış veriş yaparak, birbirine bağlı olarak yaşarlar. Birinin sistemden ayrılması, yok olması pek çok diğer canlının yaşamını belirler. Sayısız canlının kendi aralarında kurduğu dengeye müdahale etmek, daha fazla kâr amacıyla har vurup harman savurmak yaşadığımız, yaşayacağımız pek çok hastalıkların ve doğal felaketlerin temel sebebidir. Ve bu felaketlerin sonuçlarının da ne zaman nerede çıkacağı tam anlamıyla öngörülemez.

Bu nedenle bilgi birikimi insanlığın ortak mirasıdır ve ekonomik değeri, paha biçilemeyecek kadar yüksektir. Bizden önceki kuşaklardan devraldığımız ve hayatımızın her alanında faydalandığımız bilgi ve kültür birikimini ve kaynaklarını korumak ve çoğaltarak gelecek nesillere aktarmak hepimizin sorumluluğundadır.

Tıpkı Avustralyalı Aborjinler gibi