Beyoğlu dezenformasyonu!

 

Ergün ÖZALP

Beyoğlu – İstiklâl Caddesinde, Suriye uyruklu  Alham Albashir adlı kadın tarafından gerçeleştirilen bombalı saldırı; planlanması ve sahnelenmesi şimdiye kadar olanlara benzemeyen ve hiçbir örgütün üstlenmediği  garip bir eylemdi.Algı yönetimine hizmet eden bir  provakasyon olarak, tarihteki yerini aldı.

80 kişinin yaralandığı 6 kişinin öldüğü patlamanın ardından, binlerce kamera kısa sürede tarandı,Albashir evinde yakalandı, bombalı poşeti verenin kaçtığı söylendi. Hızlı bir mahkeme sürecinden sonra, bazı tutuklamalar ve  hapisle birlikte, 40 kadar  suriyeli uyruklu arap sınırdışı edildi.Medyaya haber yasağı kondu, sosyal medya yasası uygulanarak, internet hızında kesintiler yapıldı.Sadece  devletin kurgusuna uygun görüntüler ve bilgiler bölük pörçük medyaya servis edildi.‘‘Terörist kadının Afrin’den geldiği, PKK / YPG’den talimat aldığı‘‘ söylendi. Mahkeme sonrasında  ise, Albashir’in ‚‘‘iki kardesinin İŞİD’de savaşırken öldüğü,diğer abisinin de ÖSO( AKP iktidarının  desteklediği İŞİD artığı çeteler) komutanı olduğu‘‘ ve iŞİD çetelerinin yuvalandığı İdlib’ten geldiği ortaya çıktı.Ayrıca bombacı kadının Şırnak MHP  ilçe başkanı ile konuştuğu tespit edildi.Türkiye Devleti’nin istihbarat operasyonu olduğu her halinden belli olan bu eylemdeki çelişkili ifade ve açıklamalar; aceleci bir işgüzarlıktan kaynaklanmıyorsa, olayın bu şekilde sisler ardında bırakılmasının bilinçli bir tercih olduğu da söylenebilir.Algı yerini bulmuş, amaç hasıl olmuştu.

Son aylarda  AKP-MHP faşizan yönetimi, Rojava bölgesine operasyon için uygun bir an kolluyordu. 15 Kasım’da Endonezya’da toplanan G-20 zirvesinde T. Erdoğan’ın emperyalist şeflerden üstü örtülüde olsa bir izin kopardığı anlaşılıyordu. İstiklâl‘deki patlamanın  ardından ‘misilleme‘ için uçaklar, Suriye ve Irak’taki kürt köylerini  bombaladı. Buna  Pençe Kılıç Harekatı dendi. Bu arada  Gaziantep’in Kargamış ilçesine Suriye’den füze atıldığı ve biri çocuk biri öğretmenin  2 kişinin öldüğü açıklandı.Kargamış’taki saldırının da  Kobane ve Münbiç ve Tel Rıfat bölgesine, bir kara harekatı düzenlemenin arifesinde yapıldığı, bir bahene olarak  olarak kullanılacağı anlaşılıyor. Patlama sonrası Alham Albashir’in  ifadesindeki ÖSO bağlantısının yandaş medyaya sızdırılması ve 40 suriyeli göçmenin sınırdışı edilmesi; Rojava harekatıyla işgal edilecek alanlara, Türkiye’deki bazı suriyeli göçmenlerin yollanacağının işareti olarak okunabilir. Bu kısmen gerçekleştiğinde, ırkçı-miliyetçi partilerin, ‘Suriyelileri ülkelerine  geri yollayacağız’’ söylemi; AKP tarafından etkisizleştirlecektir.. Beyoğlu patlaması, povakasyon,algı yönetimi ve dezenfarmasyon açısından nelere işaret etmektedir?

Birinci olarak, provakasyon,dezenformasyon ve algı yönetimi yapabilmek, kitlelerin bilincini çarpıtarak onları ters köşe yapmak, saflarına çekmek için; silah, istihbarat  ve güçlü medya tekeli gerekiyor.Bu olanaklara ise sadece devlet sahiptir. Özel Harp ve algı yönetim uzmanları, dünyada ve bizde olduğu gibi, kitlenin algısını yönetmede, yalan haberin sansür ve  silahlı terörle harmanlanması yöntemini kullanıyor. Kapitalist statüko ve kurumsal yapının yeniden üretilmesi  ve  onun farklı somut koşullarda, yeni yalan üretimiyle  desteklenmesini, sürekli güncellenmesini  gerektiriyor.Türkiye’nin tarihinin bir katliamlar ve provakasyonlar tarihi olması;Türkçü-İslamcı histeriyi tazelemeye  duyulan ihtiyaç nedeniyledir…Toplumsal kesimlere, rahat bir ortamda muhakeme ve olayları sorgulama fırsatı vermemek, ‘yalanın iktidarı‘ için zorunlu görülüyor.Bu olay özgülünde bakarsak, besleme basından,Cumhurbaşkanına, Savunma bakanından içişleri bakanına, İstanbul  Valisi’nin açıklamaları ve burjuva muhalefet partilerine kadar  herkes; kendisine senaryoda biçilmiş rolü oynadı. Kamuoyuna; ‘Rojava  kürt bölgesine yapılacak operasyon haklıdır‘ mesajı verildi.Devlet güvenlik güçlerinin güvensizlik yaydığı, korku ve panik üreterek, terörün önünü açtığı bir  gerçektir. Sosyal medya yasağı, internet kesintisi, önlem olarak İstiklâl Caddesi’ndeki,saksı ve bankların toplanması, seyyar satıcılara, müzisyenlere yasak konması, ‘’Türkiye’nin meydan ve caddeleri tehlikelidir,sakın sokağa çıkmayın,evinizde oturun’’ mesajı vermek; korku  ve kaygıyı yaygınlaştırmak değil midir?
İkinci olarak, İstiklâldeki  eylem, tıpkı daha önceki  Özel Harp Dairesi’nin  organize ettiği, 1955’teki  6/7 Eylül, 1977  Taksim, 1978 Maraş,  1993 Madımak vb. katliamlara  benzemektedir. Burada eyleme katılanlar, kandırılanlar, kışkırtılanlar, tetikçiler  çok önemli değil, tetiği çektiren el önemlidir.Eylemin sonuçlarından en çok yararlanan kimlerdir? Bakılması ve sorgulanması gereken odur. Tüm bu eylemlerin sonuçlarından yararlananlar emperyalist odaklar, Türkiye egemen sermayesi ve devleti ve hükümetleri  olmuştur..Bütün bu provakasyonlarda amaç, toplum kesimleri üzerinde korku ve panik yaratarak,kitleleri sokaklardan çekerek  devletin arkasında hizalamak, suskun bir toplum yaratmaktır. Uzun vadeli olmasa da, bu konuda başarılı  olunduğu açıktır.İstiklâldeki patlama, haklı olarak demokratik,aydın  kamuoyuna , AKP’nin  geçmiş  kanlı sicilini anımsattı. 2015 Haziran seçimleri sonrası  Kasım ayına giden  süreçte,  Suruç ve Ankara Gar  patlamalarında yüzlerce devrimci yurtseverin kanı üzerinden  AKP’nin oylarını 5 ayda artırarak, seçimi nasıl kazandığı biliniyordu. Bu nedenle, Beyoğlu patlaması sonrasında, duyarlı demokrat çevrelerin yorum ve analizlerinde, 2023 seçimlerinde de benzer senaryoların  provakasyonların  yapılabileceği endişesi, haklı olarak dile getirildi.

Üçüncü olarak, bu eylemle amaçlanan, sadece  Rojava’ya yönelik askeri operasyona destek sağlamak değil; muhalif, tarafsız kitleleri hareketsiz bırakmak,yedeklemek ve seçimler için oy devşirmekti. Eylem sonrası, EMEP,HDP ve ‘Emek ve Özgürlük  İttifakı’ güçlerinin, terörist saldırıyı kınayan ve ardındaki güçlere işaret eden açıklamaları dışında; altılı masa diye bilinen ‘Millet ittifakı’, suya sabuna dokunmayan kınamalarla yetindi.Burjuva muhalefet zaten  kitlelerin sokağa çıkmasını engelliyor, sürekli seçim sandığını işaret ediyordu.Rojava’ya, kürtlere yönelik saldırılara, savaşa sesini çıkarmayarak; yine  T. Erdoğan’ın arkasında saf tuttular, yapılan dezenformasyonu  güçlendirdiler. TKP ise, emek ve özgürlük güçlerinin kınamasını ‘yetersiz’ likle eleştirirken, altılı masayla aynı konuma savruldu.

Dördüncü olarak, devlet güçleri algı yönetimi ve dezenformasyonda , sadece olağan olarak kullanageldiği cami, kışla ,eğitim kurumları, medya vb. araçları değil; SADAT gibi yapılanmalar eliyle eğitip donattığı islamcı teröristleri de, 2023 seçimleri öncesinde kullanacağının mesajını verdi. Öte yandan AKP-MHP Faşist bloku, Kürtlerin ulusal taleplerini yoksayarak yürüttüğü savaşta; her yolu mübah görüyor, kimyasal gaz kullanmak dahil, uluslararası savaş sözleşmelerini ihlâl ederek, Nazi Almanyası’nın 2. Dünya savaşında  kullandığı psikolojik harekat yöntemlerini kullanıyor.  Beyoğlu patlamasında ölen Yağmur’un ve Kargamış’ta ölen öğretmen Ayşe Nur Alkan’ın isimlerinin, mermi ve füzelerin üzerine yazılarak; ‘misilleme’ amaçlı  Rojava ve Kobane köylerindeki okullara atılması, görüntülerin  medyaya servis edilmesi, acizliktir. 2015’teki  Diyarbakır / Sur Direniş’inde, JÖH ve PÖH’lerin ahlak dışı duvar yazıları unutulmadığı gibi; sözlü-yazılı dezenformasyonun ‘mermili propaganda’yla  takviye edildiği, cenaze tacirliği yapılan bu günler de unutulmayacak!

Sonuç olarak,tarih, halkını yalanla uyutmuş ve  terörist yöntemlerle dizginlemiş  hiçbir faşist devlet aygıtının; ayakta kalmadığının en yakın tanığıdır.Provakasyon, dezenformasyon ve algısal çarpıtmalar, sansür ve yasaklar; örgütlü çalışmayla aşılabilir.Kitlelerle yüz yüze ilişki içerisinde,somut gerçekleri çokyönlü ve hafızaları tazeleyen bir söylemle açıklamak;bilinçli toplumsal güçleri yaratacak ve zaferi hazırlayacaktır.