Ergün ÖZALP
Dünyadaki Covid-19 vaka sayısı 215 milyona tırmanmış olüm sayıları 4.5 milyonu aşmışken, halen aşı olmayacağını söyleyen, komplo teorileriyle yolunu şaşırmış; azımsanmayacak bir kitle mevcut. Dünya, topyekün Covid -19 salgınına karşı mücadele sürecine girmişken, aşı karşıtları ABD, İngiltere, Almanya, İsviçre ve Avrupa’nın bazı merkezlerinde protesto gösterileri yaptılar. Aşılar sayesinde salgın bir ölçüde yavaşladığında, bu kez virüsün Delta varyantı ortaya çıktı.Önceki önlemler halen sürdüğü için, aşı karşıtı gösterilerde yer yer devam etmekte..
Aşı karşıtlığı, yıllardır emperyalizmin dünyaya dayattığı ortaçağcı düşünüş tarzı ve felaket tellallığı yapan Hollywood filmlerinin oluşturduğu yanılsama ve korku zemininde boyverdi. Örneğin, aşı karşıtlarını etkileyen, ‘I am Legend’ (= Ben efsaneyim) filmi; kanser hastalığını tedavi amacıyla kızamık hastalığına yolaçan genin yeniden yapılandırılması sürecinde, dünya nüfusunun % 99’unun ölmesini ve sağ kalanlarında zombiye dönüşümünü; konu ediniyordu. Aşı karşıtları, bireysel özgürlükçü ve anti-otoriter liberaller tarafından desteklenerek, sosyal medyadaki sahte hesaplar üzerinden organize oldular. Başta İngiltere ve ABD olmak üzere salgına hazırlıksız yakalanan emperyalist merkezlerde, ilk olarak ‘sürü bağışıklığı’nın tartışıldığını ve bu durumun çok sayıda ölümle sonuçlandığını biliyoruz. Yaklaşık iki yıla yaklaşan pandemi sürecinde, patronlar üretim çarklarını durdurmadı, maske mesafe ve temizliğe dikkat çekilse, bazen eve kapanma önlemleri alınsa da, işçiler sağlıksız koşullarda hergün fabrika ve işyerlerine gitmek zorunda bırakıldı.Kapitalist sistemdeki bu tutarsızlıklar, virüsü fırsata dönüştürme ‘sınıfsal’ yaklaşımı, kârlarına kâr katma çabası– ki bu süreçte dünyanın en zengin on patronu, kârları yarım trilyon dolar daha arttırmıştır- ; aşı karşıtlığını besleyen önemli bir etkendi.
Aşı karşıtı olanların savunduğu içi boş gerekçelerde ne var? Birincisi; ‘’Aşının bilinçli olarak laboratuvarlarda üretildiği ve emperyalistlerin dünyayı yeniden kontrol etmesinde kullanılacağı, hekese cip takılacağı, insanların biyometrik verilerle kontrol edileceği, genetik kodlarının değiştirileceği’’ tarzındaki komplo teorisi. Buradan hareketle Çin’in 5G teknolojisini denediği, yapay zeka teknolojisi yoluyla, dünya eğemenliği kurmak için virüsü yaydığı ileri sürülüyor. Çin ise, ABD’nin emperyal amaçlarla bilinçli olarak virüsü yaydığını belirtiyor. Bir WHO heyeti Çin’in Vuhan kentinde yaptığı araştırma sonucunda; ‘’ Virüsün laboratuvardan sızmasının zayıf bir olasılık olduğunu, büyük olasılıkla virüsün taşıyıcı hayvanlar üzerinden insanlara bulaştığını’’ bildirdi. İnsanlık, uydular, cebimizdeki akıllı telefonlar ve heryerde hazır ve nazır kameralar üzerinden;her saniye izlenmekte,sürekli gözetlenmektedir. Tekeller, faşizan dikta yönetimlerini sarsacak her eylemi, zaten kontrol ediyorlar. Bu cip yerleştirme, genetik kod değiştirme vb. akla ziyan tezler; teknoloji fetişisti odaklar tarafından bilim sosu katılarak piyasaya sürülmektedir. Bu tezler, doğal olarak, gerçek bilim insanları tarafından cahillik olarak değerlendiriliyor. İkinci olarak; Türkiye gibi ülkelerde de yaygın olan ‘’Virüs ilaç tekellerinin uydurmasıdır, virüs filan yok’’, ‘’aşı yaparak bizi kısırlaştıracaklar’’, ‘’Aşıların içinde cenin dokusu var’’ vb. görüşler; açıktır ki, akıldışılığın, bilimdışılığın yolaçtığı fantezilerdir..Komplo teorilerine, bu saçma görüşlere inananların oranının, ABD’de ortalama % 40’lar düzeyinde olması; modern ve gelişkin ulus olmanın, bilinç gelişkinliğiyle doğru orantılı olmadığını da gösteriyor.
Aşı karşıtlığı yapanlar, sorunu bireysel özgürlük alanına hapsedenler, virüsün yolaçtığı salgınların ancak toplumsal bir mücadele ile, toplumsal bağışıklıkla, toplumun % 80 dolayında aşılanmasıyla yenileceğini bilmiyor mu? İnsanlık daha önceki salgınları, son 200 yıldır geliştirdiği aşılarla yendi. Çiçek, kızamık, çocuk felci,verem vb. birçok bulaşıcı hastalık, aşılar sayesinde toplumsal bağışıklık sağlanarak,geniş ölçüde tarihe karıştı. Aşı olmaktan kaçınanlar, çevrelerinde ilişkide oldukları sevdikleri insanların yaşamını da, riske sokuyor. Burada belirtelim ki, aşı karşıtlarının Covid aşısına tepkileri; çocuklara yapılması zorunlu olan düzenli aşılara arzuyu körelttiğinden, bağışıklık kazanmayan çocukların geleceğini de tehlikeye atıyor.
Bugün kronavirüs nedeniyle yoğun bakıma kaldırılanların % 95’i, ölenlerin ise % 99‘unu, aşılanmayanlar oluşturuyor. Koronavirüs aşısını tam olarak yaptıranlar ise, bu virüsü alsalar, yani enfekte olsalar dahi,ölüm durumuyla karşılaşmıyor. Bu konuda ABD ‘de Kaiser Family Foundation tarafından yapılan araştırma verilerine göre: Kovid-19 vakalarının yüzde 90’dan fazlası ve hastaneye başvuru ve ölümlerin ise yüzde 95’i aşı yaptırmayan kişilerde görüldü. Kovid-19 aşısı yaptıranların sadece yüzde 0,004’ünden azı virüs nedeniyle hastaneye başvururken yüzde 0,001’den az kişi de virüs nedeniyle hayatını kaybetti.
Sonuç olarak, Covid-19 pandemisi sürecinde en büyük suçlu; sağlık sistemini özelleştiren, emekçileri fabrikalarda salgınla yüzyüze bırakan, üretilen aşıları patent hakkı vb. gerekçelerle kendi tekeline alan, aşıları zengin ülkelere satarak stok yapmasını teşvik eden ve aşıları yoksul ülkelerle paylaşmayan, kapitalist-emperyalist sistemdir.Sorun sisteme karşı mücadele etmekse, kapitalistlerin kâr kaynağı olan, üretim sürecini kesintiye uğratmak için çaba göstermek; en elverişli yoldur.Aşı karşıtı olmak, sistemle mücadele değil; kapitalist tekellerin, insanlığı toplu kıyımına, insanlık suçlarına destek olmaktır.. Bu nedenle aklı başında her insan, aşı konusunda sorumluluk almalı ve çevresindekileri aşı olmaya teşvik etmelidir.