AŞI SAVAŞLARI SERT GEÇİYOR

 

 

Fuat AKYÜREK

ABD emperyalizminin liderliğinde, dünyada kapitalist-emperyalist sistemin jandarması olarak organize edilen NATO’nun son zirvesi geçtiğimiz günlerde Brüksel’de yapıldı. Zirvenin ardından açıklanan strateji belgesi, daha önce çeşitli defalar açıklandığı gibi Rusya’yı ve Çin’i farklı ifade ve gerekçelerle hedefine koydu. NATO zirvesinin Türkiye açısından önemi ise Biden-Erdoğan görüşmesinin yapılacak olmasıydı. Türkiye ile ABD arasındaki sorunların kabarıklığı dikkate alındığında, bu görüşmeye Erdoğan iktidarı tarafından verilen önemin nedenini anlamakta olanaklı oluyor. Şimdi her iki soruna bir köşe yazısının sınırları içerisinde kısaca bir göz atalım.
ABD emperyalizmi Rusya’yı “yakın tehlike” ve düşman ilan etmişti. Şimdi NATO Zirvesi bunu kayda geçirdi ve belgeledi. Rusya saldırganlıkla suçlanıyor ve kendisine gerekli yanıtın verileceği ilan ediliyor. NATO liderleri Rusya ile bir savaş aramadıklarını ilan ederek bu yanıtı veriyorlar. ABD ‘kuzey akım”la -Almanya-Rusya arasında gaz boru hattı- ilgili itirazını ise Almanya’yı yanına alma nedeniyle yumuşatmış görünüyor. Ukrayna lideri Zelinsky Ukrayna’nın NATO’ya üye olacağını açıklıyor. Böyle bir durumu Rusya’nın sessizlikle karşılayacağını beklemek için hiçbir neden bulunmuyor. Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki dönemde uluslararası gerginlikler artacak, çelişkiler derinleşecek.
Çin ise her geçen yıl giderek büyüyen ekonomik, politik, askeri gücüyle asıl tehdit olarak görülüyor ve yakında ABD’den daha büyük bir ekonomik güç olacağına dikkat çekiliyor. Ancak Çin’de başta ABD’nin kendisi ve Almanya olmak üzere pek çok emperyalist ülke tekelinin ciddi yatırımları var ve bu da daha sert kararlar alınmasını engelleyen bir faktör. Ama yine de ticaret savaşlarının hız kazanacağını, Çin’in askeri ve ekonomik olarak kuşatılması ve zayıflatması çabalarının ivme kazanacağını görmek gerekiyor. Soğuk savaş döneminde ABD Rusya ve Çin’i ayırmayı başarmıştı. Ama şimdi her iki ülke de hedefte ve bu da onlara birlikte hareket etme, çok büyük bir askeri ve ekonomik güç olma olanağı veriyor.
Erdoğan ise büyük abisi Biden ile görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyordu. Üç ay boyunca açılmayan telefonlarla, heyetlerin gizli, açık görüşmeleri ile ABD şartlarını sıralamış, iktidarı epeyce bir pataklamıştı. Ama Erdoğan ve iktidarı bölgede ve dünya da ABD’nin jandarması olarak hareket etmeye çok hevesli ve ABD’nin çıkarları için her uluslararası görevegönüllü koşuyor ve kendisine görev verilmediğinde ise yeni bir uşaklık teklifi ile ABD’nin karşısına çıkıyor. Bu kez de öyle oldu ve Afganistan’da ABD ve batılı emperyalistlerin jandarması olmaya hazır olduğunu, bunun için görev onayı beklediğini açıkça ilan etti.
ABD ile İktidar arasında epeyce bir sorun olduğu ve üstelik bunların, iktidarın “ulusal çıkar ve beka” söylemleri ile hayati sorunlar olarak ilan edildiğini biliyoruz.Öyle anlaşılıyor ki, Kürt Sorunu, Suriye, Irak konularında ABD’nin mevcut politikaları devam edecek ve Erdoğan bunu “üzgün olduğunu” açıklayarak ilan etti. Libya, Doğu Akdeniz, S-400, F-35 gibi sorunlar devam ediyor ve bunlar zirve sonrasında da karşılıklı görüşmelerin ve pazarlıkların konusu olacaklar. Genel olarak şöyle demek olanaklı; kameralar önünde samimi olarak verilen pozlar, el sıkışmalar, şakalaşmalar kapılı kapıların ardında bütünüyle değişiyor ve tüm sorunlar gerçek boyutlarıyla ve karmaşıklığı ile masanın üzerine seriliyor. Önümüzdeki dönemde de bu sorunların devam edeceğini, karşılıklı ataklarla tırmanacağını veya dondurulacağını göreceğiz.
Bütün bunların üzerinden son NATO Zirvesi ile ilgili genel bir değerlendirme yapacak olursak şunları tespit etmek olanaklıdır: bu zirve Trump döneminde gerilen ve çelişkileri artık gizlenemeyen ABD-AB ilişkilerinin görünüşte tamir edildiği, Biden’ın ifadesi ile “ABD’nin geri döndüğü” bir zirve oldu. ABD şimdilik batılı emperyalistleri kendi arkasında yeniden toparlamayı başardı ve Rusya ve Çin’e karşı görünüşte ve sağlam olmayan bir birlik kurmayı da başardı. ABD, NATO üzerinden tüm dünyaya gerçek patron benim mesajını vermeyi sağlamış görünüyor. Ancak uluslararası düzeyde çıkar karşıtlıkları keskinleştikçe, çelişkiler yoğunlaştıkça bu birliğin ne kadar sağlam olduğu da test edilecektir.
NATO Zirvesi dünya halklarına daha gerilimli ve çatışmalı bir döneme adımların atıldığını gösteriyor ama dünya halkları da farklı bir döneme adımlarını attıklarını gösteriyorlar. Halkların mücadelesi açısından önemli gelişmelerde oluyor. Brezilya, Kolombiya, Şili gibi ülkelerde olup bitenler dünya halklarının mücadelesinde yeni bir yükselişin işaretlerinin veriyor. Bu mücadelenin önümüzdeki dönemde daha yaygınlaşacağını ve sertleşeceğini öngörmemek için hiçbir neden bulunmuyor. Dünya,sömürücü egemen sınıfların istedikleri gibi at koşturacakları bir arena değil ve sınıf mücadeleleri, halkların kalkışmaları, isyanları ve ayaklanmaları için nesnel koşullar son derece elverişlidir.