Yaşar ATAN
Bu “Özgeçmişim” adlı dosyamı hazırlarken, çocukluğumda kurduğum o biraz dinlenip soluklanma çadırlarımdan birine daha girmek istedim gene…
İşte o çocukluğumun bu çadırına öylesine giriverdiğimde de, hemen dışarı çıkmak istedim! Ama ne kadar dışarı çıkmak istedimse de çıkamadım bir türlü… Çünkü bu çadırın havası; bir yandan insanın yüreğini, beynini inanılmaz bir sevinç dalgasıyla dolduruyor, bir yönüyle de yürekler dolusu acılara gömüyordu insanı…Doğrusu ya, o acılı günleri kim bir daha yaşamak ister ki?
Evet, gene de zarzor kendimi tutup geçmişteki o günleri biraz daha duyumsak ve de bu duyumsadıklarımı yazıya dökmek istedim…
Bereket ben o günleri yaşım gereği anımsamıyorum! Çünkü bir, en fazla iki yaşlarında olmalıydım…
Ne var ki o trajik günler konusunda, annemin babamın zaman zaman, az yada çok gözyaşları dökerekten anlattıklarıyla, o günler konsunda gerçekten çok canlı sahneler oluşturmuştum belleğimde!.. Ve zaman içinde o sahneler, hep benimle birlikte çok canlı sahnelere dönüştüler…
O zamanlar olup biten olayların çok sevinilecek yönleri de vardı… Ama bazı yönlerini düşününce de, dile gelmez bir uçuruma yuvarlanmışınız gibi bir duyguyla içiniz alt üst oluyordu…
Evet, bu çok acıklı ve de dile gelmez bir mutluluğun birlikte yaşandığı o gün evimizde, sessiz ve içi hüzün dolu bir kalabalık vardı. Sokağın o sevecen teyzelerinden bazıları gelmişlerdi apar topar evimize!.. Yerdeki yatakta yatan birkaç yaşlarındaki bir çocuk, arada bir sağa sola, oflaya puflaya dönerekten,duyduğu sıkıntıları gidermeye çalışıyordu…
Sarıklı, özel giyimli, kasabanın iki hocası da oradaydı…
O iki hoca dualar okuyordu… Evdeki konukların bazıları da, yaşlı gözlerle bu dualara eşlik ediyordu…
Artık akla ilk gelen “o son acı”ya herkes hazırlanmış gibiyken, birden evin avlu kapısından, o şen şekrak Şakire Teyzem uzatıyor başını… Kapıyı açıp biraz daha içeri girince, hemen anlıyor durumu: „Ay, Ahmet Ağa, „diye haykırıyor babama. „Bugün buranın pazarı ya… Heryer, sağdan soldan, köylerden kentlerden gelenlerle dopdolu… Ayrıca uzaktan iki Doktorda gelmiş: Pazara gelen bu çevrenin hastalarına bakıyorlar… Hemen oraya götürelim çocuğumuzu!.. Onlar da hemen bir baksınlar!..“
Bu beklenmedik öneri karşısında herkes şaşırıyor. Kimse de hemen birşey diyemiyor… Annem de; “Bu olur şey değil ama…” filan diyor. “Bu çocuğun başka bir yere götürülmesi olası değil ki!.. Ama…”diyor gene…
Babam da, “Evet, çocuğu oraya götürmek olası değil ama… En iyisi ben Doktorların yanına gidip onlarla konuşayım. Onlardan birini buraya getirmeye çalışayım!..”
Bu sözlerden sonra babam, doğruca o kalabalık pazar yerinde, sağdan soldan gelmiş hastalarla ilgilenen Doktorların yanına gidiyor. Ve Doktorlardan birine, durumu anlatmaya çalışıyor…”Hemen al çocuğu, buraya getir Amca!..” diyor iki Doktorun en genç olanı… “Ama, “diyor babam. “Bu olur şey değil… Çocuk can çekişıyor çünkü…”
Doktor da; “Sen dediğimi dinle, Amca,” diyor. “Çocuğu buraya al getir!..”
“İnanın, bunu yapamam”, diyor babam. “Kusura bakmayın oğlum… Hani elinizden gelirse eve, çocuğun yanına gidelim… Ev uzak değil… Gerçekten çocuğum can çekişiyor!..”
Bunun üzerine o genç Doktor: “Peki Amca, sen biraz şurada bekle. Ben önümdeki hastamın işini bitireyim. Ondan sonra çocuğun yanına gideriz!…”
Ve önündeki hastayla birsüre ilgilendikten sonra Doktor, babama dönüp: “Haydi Amca, diyor, artık gidebiliriz!..”
O genç Doktor, çantasını taşıyan babamla birlikte evimize geliyor… Doktor kısa bir muayeneden sonra, hemen bir kazan su ısıttırıyor. İki tane de temiz havlu istiyor…
“Bu çocuk hep sudan uzak kalmış!”diyor genç Doktor. Ve kazanda su ısındıktan sonra da beni kendi elleriyle usul usul yıkıyor; sarıp sarmalıyor, sonra da uyutuyor.
„Bu çocuğu artık her gün yıkayın,“ diyor. „Onu sudan ayırmayın… Susuz kalmış bu çocuk!“ (Daha önceki Doktor da, benim hep sudan uzak durmamı istemiş!..)
Doktor evden ayrılırken; “Bakın, diyor, bu çocuk şimdi güzel bir uykuya daldı. Uyuyup uyanacak… Bir yaramazlık olursa, Amca gelip bana hemen haber versin!”
Sonra babam Doktor‘u gene geri götürürken, para vermek istiyor. Doktor da; „Benim güzel Amcam, sen o parayı cebine koy,“diyor. „Çocuğumuz kurtuldu ya, o yeter!“
Sonra babam Doktor‘a bir şey verememenin üzüntüsü ve çocuğunun yeniden dünyaya dönüşünün o dile gelmez sevinciyle eve dönüyor…
Gerçekten de ben olan o Yaşar adlı bebeği, artık her gün yıkıyorlar… Ve ben de böylece,bu dünyaya yeniden dönmüş oluyordum…