ANNEM VE BABAM

 

 

Yaşar ATAN 

Çocukluğumdaki o çadırların birinde, on yaşlarındaki o çocuk vardı gene…

O çocuğun babası; başkalarının işyerlerinde, “karakullukçu” olarak çalışıyordu. Ve haftada bir tek gün; o da kasabamızda pazar kurulduğu gün, çalışmıyordu. O çocuğun anası da; evde tezgah döven, bahçede tarımla uğraşan çilekeş bir kadındı… Velhasıl onlar için “tatil” diye bir dinlence, bir eğlence günü yoktu…

O çocuğun anası, yani “benim” anam; tezgah döverken, arada birtakım şarkılar da dillendirirdi… Zaten evde radyo filan diye de bir şey olmadığı için, onların tek eğlenceleri, çalışırken dillendirdikleri bazı şarkılardı!

Evde sık sık, elden ele dolaşan bir de şiir kitabı vardı: Annem tezgah döverken; okuma yazması olmadığı için, bazen beni yanına oturtur; o kitaptaki Karacaoğlan’lı, Yunus’lu şiirlerden bazılarını okumamı isterdi. Benim okuduğum şiirlerin bazılarını da, hemen belleğine kazırdı!.. Bir bakardım, ertesi günü, benim ona okuduğum şiirlerden birini bir ezgiye dönüştürmüş, onu dillendiriyor ve bir yandan da tezgah dövüyordu!..

Sonraları anladım ki, hiç ayırdında olmadan, ben de için için, o Yunus’ların, Karacaoğlan’ların şiirleriyle mayalanmışım yıllar içinde…

 

ANNEM YEMEK GÖNDERİRDİ BAZI KOMŞULARINA

Annem; bazı akşamüstleri, odun ateşinde pişirdiği yemeğin kokusunu duyduğundan emin olduğu birkaç  yoksul komşusunun evine, pişirdiği o yemekten biraz gönderirdi benimle. Bu olayı kimsenin görüp duymasını istemediği için de, beni bu iş için gönderirken, ortalığın iyice kararmasını beklerdi… „Komşun yaşlı ve yalnızsa, ona yardımcı olmalı…” derdi sık sık…

 

BABAMIN GEÇMİŞİ

Doğrusu ya, babamın geçmişi konusunda tam ve fazla bilgim yok. Ama yıllar içinde, geçmişi konusunda onun arada bir anlattığı yada yinelediği bazı şeyler kalmıştı belleğimde. Zaten babam fazla konuşan biri de değildi!.. Daha doğrusu geçmişi konusunda, ailesiyle ilgili olarak fazla bilgisi de yoktu onun!. Çünkü daha beş-on yaşlarındayken, ailesinden koparılıp atılmıştı yakın akrabalarının evlerine!..

Belleğimde kaldığına göre babamın babası, Aydın ilinde nalbantlık yaparmış.. Yani orada yaşarmış. Kızkardeşleri olan üç halam da, Karacasu ilçesinde evlenip barklanmışlar…

Doğrusu ya o halamlar, gayet hoş ve özverili, güzel insanlardı… Babam da, o kızkardeşleri gibi Karacasu’da kalmış. Ve onların yardımlarıyla da ayakta kalabilmiş… Ama arada bir de olsa, Aydın’da oturan babasını görebilmek için babam, Karacasu ile Aydın arasındaki  80-90 kilometrelik o yolda, – öyle araba filan da olmadığı için- haliyle hep yaya yürürmüş…”

 

BABAM NİNEMLE TANIŞIYOR

Babam bu arada; annemin anası ninemin oturduğu  o yazlık evinin olduğu yerlerden de gelip geçermiş arada bir… Ninem de o zamanlar onu, yoksul ve kimsesiz biri olarak tanımış. Ninemin küçük, güzel bir kızı da varmış!

İşte ninem; ileride babam olacak o garibanı oralarda gördüğünde, onu o bahçe evine çağırır, birşeyler yedirip içirirmiş ona!..

Bu gelgitler arasında yetişip olgunlaşan babamın, haliyle askerlik çağı da gelip çatmış… Askerliği bitince de, gene ilçesi Karacasu’ya dönmüş…

Belirli bir mesleği olmadığı için de haliyle, nerede ağır işler varsa orada çalışırmış. Düzenli olarak oturacağı bir evi barkı da yokmuş! Boş zamanlarını da, kahve köşelerinde geçirirmiş…

Babam bir akşam gene bir kahvede oturuken, o sıralar Karacasu’yun en saygın Amcası, babamın yanına yanaşıyor. Onunla sağdan soldan biraz hoşbeş ettikten sonra, iş o malum konuya geliyor: “Bak oğlum,” diyor o saygın Amca. “Artık askerliğini bitirdin, sıra bir ev bark kurmana geldi… Ne dersin?…” Babam bir süre susuyor. Sonra gene o saygın Amca konuşmasını sürdürmeye başlıyor: ”Hiç içinden geçirdiğin bir gelin adayı var mı?”

Babam gülümseyerekten bir süre susuyor… Bunun üzerine o Amca: “Bak evlat,”diyor. “Gülsüm Teyze’nin çok genç ve güzel bir kızı var!.. Onu tanıdığını sanıyorum.. Seni Gülsüm Teyze’nin o kızıyla baş göz edelim, diyorum! Ne dersin?”

Babam susuyor; tabii ki evet anlamında!..

“Bir iki gün içinde sana bir haber getireceğim… Gene bu kahvede buluşuruz!” deyip babamın yanından ayrılıyor o Amca…

Ve o Amca; bir iki gün sonra, o güzel haberi getiriyor: Artık babam sevdiğine kavuşacak, yeni bir yaşama başlayacaktı!..

 

****

Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza, aşağıdaki kitapları öneriyoruz:

 -. AKDENİZLİ TANRILAR (Yaşar ATAN–  2. Baskı)

 –  AKDENİZ MİTOLOGYASINDN EFSANELER (Yaşar ATAN –)

 –  İNSAN VE TRAGEDYA (André BONNARD – Çev. Yaşar ATAN –2. Baskı.).

atanyasar@yahoo.de