Algı yönetiminde, sansür ve terör ortaklığı! 

 

 

 

Ergün ÖZALP

AKP, halkın gerçekleri duymasını istemiyor, yüzde yüz  sahibi olacağı bir  medya tekeli arzuluyor.Yazarlar, sanatçılar aydınlar, gazeteciler, siyasetçiler; bu nedenle baskı altında tutuluyor, cezaevlerine atılıyor, siyasi yasaklarla ve  kontrgerilla yöntemleriyle biat etmeye zorlanıyor.Yeni sosyal medya yasası da bu yüzden meclis gündemine getirildi. Tayyip Erdoğan; oğlu Bilal’in yönetiminde olduğu TÜRGEV  ve  ENSAR  vakıfları üzerinden ABD‘ de kurulan ve T. Erdoğan’ın kızının yönetiminde olduğu  TÜRKEN  (Bu kavramın almancada sahtecilik, taklit yapma anlamına da  geldiğini belirtelim!) Vakfı’na  sözde bağış olarak aktarılan, gerçekte  ihale komisyonu olarak  cebine indirdiği  miyonlarca doların hesabını vermekte zorlanıyor. Eski askeri danışmanı olarak Güvenlik Zirvesinde yanıbaşında oturan SADAT başkanı Adnan Tanrıverdi‘yle olan yakınlığını da, inkar ediyor. Seçimlere doğru her an patlayabilecek  yeni bir yolsuzluk dosyası, uyuşturucu ve kara para trafiğindeki gelişmeler, iktidarı zor durumda bırakıyor, halkın  bu gerçekleri duyması istenmiyor. Ukrayna Savaşı’nda, ABD-Rusya arasında izlediği  denge politikasının  kendisine fırsat yarattığını düşünen T. Erdoğan ve faşist şürekası, Irak ve Suriye  topraklarındaki kürt  ve arap  halkının, kendi kaderini özgürce belirlemesini kana boğmaya çalışıyor. Suriyeli sığınmacılara güvenli bölge hazırlama demogojisiyle, Rojava bölgesinin derinliklerini (Tel Rıfat ve Menbiç’i ) işgale hazırlanıyor. Savaşı, 2023 seçiminde şovenizmi köpürtme malzemesi olarak kullanmak istiyor. Üzeri örtülmek  istenen,  ekonomik krizin yolaçtığı yoksulluk, yapılan yolsuzluklar, hak ve özgürlüklerin yokedilmesi ve emperyalizmle kölelik ilişkileridir. Türkiye  emekçileri yaşanan ekonomik krizden, hergün artan fiyatlardan ve zam yağmurundan bunaldı. Yoksulluk sınırı Mayıs ayında  19.600   Liraya çıktı. Emekçiler ise, 4.250 Tl. Asgari ücrete mahkum bırakıldı. Faşist AKP-MHP bloku, korku ve endişe yaratarak, algı yönetimindeki  aşınan avantajını yinelemek, sosyal patlamaların önüne geçmek  istiyor.

Tüm devlet kurumları ve medyanın %90’ı ellerinde olmasına, sosyal medyada yalan haber üretip provakasyon zemini yaratan onbinlerce trole sahip olmalarına karşın; AKP-MHP cephesi, halk nezdinde  hızlı bir aşınma süreci yaşıyor. Sosyal medyanın özgür kullanımı engellenerek, gerçekleri açıklayanlara hapis yolu gösteriliyor. Aslında şimdiye kadar yaptıklarını yasa maddesi haline getirmek istiyorlar. Meclis gündemine sunulan yeni sosyal medya yasası: ‘‘Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacaktır”  hükmünü getiriyor.Tüm kapitalist- emperyalist dünyanın  ve işbirlikçilerinin medyası, tetikçi gazeteci ve trolleri, hergün milyonlarca  asparagas yalan haber yayarak; toplumun beynini esir alıyor.  Öte yandan Sosyal medya yasasıyla  getirilen yasaklar;  gerçekleri açıklayan, çok kısıtlı  medyadan ve basın emekçilerinden, halktan  korkunun ürünüdür. Fakat  hiçbir çaba,  gerçeklerin halka ulaşmasını, özellikle sosyal medyadan  ulaşmasını engelleyemez.

AKP-MHP faşist cephesi, iktidarı bırakmamak için her yolu mübah görüyor. Yasal devlet makinesinin yürüttüğü algı yönetimi, emekçilere, aydınlara  yönelik terör ve yıldırma çabaları; yetersiz görüldüğünden; sahneye  SADAT gibi  illegal terör çeteleri sürülüyor. Planlı ve hedefi belirlenmiş, toplumda infial ve korku yaratacak  suikast eylemlerine ihtiyaç duyuluyor. Suskun bir toplum yaratılması arzulanıyor. AKP-MHP faşist cephesinin durumdan çıkardığı ‘vazife‘ budur. SADAT, yeni bir yapılanma değildir.1950’lilerden sonra, NATO’ya bağlı ülkelerde  ‘komunist yayılma‘ yı  engellemek için kurulan, Kontr-Gerilla – Gladyo  ya da  bizdeki  adıyla  Özel Harp Dairesi (günümüzde Özel Kuvvetler olarak anılıyor)  benzeri  para-militer bir örgüttür.  Bunlar, ‘Soğuk savaş‘ döneminde ve sonrasında, 1990’lardan  günümüze, yüzlerce provakasyonun ve katliamın sorumlusudur. İlerici,devrimci, demokrat, komunist binlerce aydının katledilmesinde, tüm faili meçhul cinayetlerde, gözaltında kayıplarda  bu çetenin parmağı vardır.100 bin kayıp silahın da  sorumlusudurlar. Kendisine  Güvenlik Şirketi kılıfı yapıştırsa da, SADAT,  bu  terörist  kontr-gerilla yapılanmasının uzantısıdır. Sözde kadrosuzluk nedeniyle ordudan emekli edilen tuğgeneral ve tümgeneral rütbesindeki generaller, her zaman bu yapının aktif elemanları olarak görev yaptılar. BAV (Bilim Araştırma Vakfı)‘ın Türk-İslam sentezcisi  Harun Yahya kod adlı Adnan Oktar’ın konferanslarına birlikte katıldılar. SADAT, 15 Temmuz  darbe girişimi (darbeyi önleme amaçlı  karşı- devrimci  darbe girişimi) sonrasında;  Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde yaşanan  silahlı çatışma ve cinayetlerin; örgütte yarattığı  istikrarsızlık ve güvensizlik  nedeniyle, doğrudan T. Erdoğan’a bağlı bir kurum olarak yeniden yapılandırıldı. Terörist  ve sabotajcı yetiştirme, provakatif eylemlerde bulunma  amacıyla yurtdışında ve Türkiye içinde de  görevlendirildi. SADAT yönetim kurulu üyesi, Ersan Ergür; Twittinde  “Bu vatanı Türkiye düşmanları ile iş birliği yapanlara sandıkta teslim etmeyiz” diyerek dişlerini gösterdi. SADAT’ın  görevini‚ ‘İslam ülkelerinin birliğini ve devletini  kurarak, gelecek olacak mehdinin yolunu  hazırlamak‘ olarak açıklayan  SADAT başkanı  Adnan Tanrıverdi de, aynı görüştedir. Bu özel Harp ve algı yönetim uzmanları, kitlenin algısını yönetmede en etkili sarsıcı yöntemin; yalan haberin sansür ve  terörle harmanlanması olduğunu  çok iyi biliyorlar. SADAT  kurucularından psikolojik harp uzmanı Nevzat Tarhan, bu yöntemleri daha önce yazdığı  kitabında açıklamıştı.Sosyal medyaya sansür yasasının ardında da, her önerisi iktidardan kabul gören SADAT’ın  gizli elinin bulunduğu; çok açıktır.

Özetle, yaşanan ekonomik kriz, yolsuzluk,yoksulluk ve yasaklar;  savaş yoluyla ırkçı milliyetçi önyargıların kışkırtılmasını, kamuoyunun susturulmasını; adeta  AKP’ye  dayatıyor. Her türlü  baskı ve terörü, sansürü artırmaktan başka; yapacakları fazla bir seçenekleri kalmamış görünüyor.Tüm bunlar, AKP’nin islamcı-faşist devlet projesini gerçekleştirme çabalarıdır. Buna nefesleri yetecek mi? Bunu belirleyecek olan Türkiye halklarının, emekçilerinin  bağımsızlık, özgürlük mücadelesi ve  seçime endeksli olmayan birleşik eylemi  olacaktır.