Akademik personel kıskaçta

İş güvencesinin olmaması, düşük maaşlar ve yetersiz istihdam oranları… Üniversitelerdeki araştırma ve öğretim personeli kötü çalışma koşullarından dolayı sıkıntı yaşıyor. Kamu Hizmetleri Sendikası (SSP/VPOD) tarafından başlatılan “Güvenceli İşler – Daha İyi Bilim” kampanyada, orta kademelerdeki güvencesizlikle mücadele için yapısal tedbirler alınması çağrısı yapılıyor

Üniversitelerdeki akademik personelin neredeyse %80’i güvencesiz bir konumda ve haksız olduğu kadar acımasız bir hiyerarşinin baskısı altında bulunuyor. Bundan dolayı İsviçre Kamu Hizmetleri Sendikası (SSP/VPOD), üniversitelerdeki iş güvencesizliğiyle mücadele etmek için geniş kapsamlı değişiklikler yapılması çağrısında bulunan “Güvenceli İşler – Daha İyi Bilim” adlı ulusal bir kampanya başlattı. Kampanya metninde, bilim üretiminin maddi koşullarının da bilimin kalitesini düşürmekte, araştırmada yaratıcılığı ve özgünlüğü baltalamakta olduğuna ve büyük ölçüde bireysel ve kolektif mağduriyete yol açtığına dikkat çekiliyor. Güvencesizlik akademik kariyer boyunca farklı şekillerde kendini gösterse de, tüm bu durumları birbirine bağlayan en önemli şey, kalıcı sözleşmelerden faydalanan bir azınlık ile güvencesiz bir durumda bulunan büyük bir çoğunluk arasındaki çelişkiye dayalı bir yapılanmadır. Birinciler önemli ayrıcalıklara sahipken, ikinciler mağdur olmakta ve büyük ölçüde psikolojik tacizden cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete, sömürüden kişinin kendi emeğinin ürünlerine el konulmasına kadar güç ilişkilerinin her zaman yarattığı olumsuz koşulların insafına terk edilmektedir. Bu aşamada çeşitli sorunların yanı sıra finansman sorunu da ortaya çıkıyor. Örneğin 2021 yılında Lozan Üniversitesi’ndeki doktora öğrencilerinin %40’ına tezleri üzerinde çalışmaları için ödeme yapılmazken, finansman sağlansa bile miktar yetersiz olabiliyor. İsviçre Ulusal Bilim Vakfı (SFNS) tarafından ödenen maaşlar, mümkün olan en yüksek eğitim seviyelerinden birine (üniversite yüksek lisans derecesi) sahip kişilerden bahsediliyor olmasına rağmen, skandal denecek kadar düşük durumda (%100 çalışma taahhüdü için ilk yıl ayda 4000 franktan az). Üniversitelerde doktoraya olanak tanıyan asistanlık pozisyonları sunulurken burada işe alım oranları %100’den daha düşük olabilmekte ve birbirini takip eden sözleşmelere tabi olmaktadırlar.

Çalışma koşulları, yetersiz şartnameler ve sözleşmelerin toplam süresi, önemli sayıda doktora öğrencisinin tezlerini sözleşmesiz tamamlamak zorunda kaldığı, işsizlik sigortası, aile desteği veya çok düşük maaşlarla biriktirdikleri kendi birikimleriyle hayatta kaldıkları anlamına gelmektedir.

Doktora eğitimini tamamlayanlar (post-doc) akademik kadro için beklemek ve mücadele etmek zorundalar. Eğer doktora sırasında işler kolay değilse, sonrasında daha da karmaşık hale geliyor. Net bir statüleri olmayan, çok kısa süreli (bazen sadece birkaç ay), genellikle işsizlik dönemleriyle serpiştirilmiş çok sayıda sözleşmeleri olan ve gülünç derecede düşük ücretlerle çalışmayı kabul etmek zorunda kalan (kendilerine verilen isimle) ‘post-doc’lar, her türlü baskı ve kısıtlamaya karşı özellikle savunmasız durumdalar.

.

Bir diğer sorun da bu güvencesizlik döneminin çok uzun olabilmesidir. 2022 yılında yayınlanan akademik kariyer araştırmasında SFNS, 46 yaşın üzerindeki araştırmacıların dörtte üçünün hala belirli süreli sözleşmelerle çalıştığını göstermektedir (bu rakam 30 yaşından önce %95’e yükselmektedir). Bu nedenle, doktoranın tamamlanmasını takip eden aşırı güvencesizlik dönemi yıllar hatta on yıllar sürebilmektedir. Bu güvencesizlik durumu taciz olaylarını çoğaltmaktadır. Cenevre Üniversitesi tarafından 2021 yılında kalıcı bir sözleşmesi olmayan çalışanları arasında yapılan bir ankette, katılımcıların %22’si ahlaki tacize maruz kaldıklarını, %3,4’ü cinsel taciz mağduru olduklarını, %13’ü ise buna tanık olduklarını belirtmiştir. Yükseköğretimi karakterize eden güçlü hiyerarşik ilişkiler ve yaygın güvencesizlik karışımının bu tür davranışları sistematik bir şekilde teşvik ettiği göz ardı edilemez.

Bu durumun düzeltilmesi için SSP-VPOD, çeşitli yetkili makamlardan – Konfederasyon, Eğitim, Araştırma ve İnovasyon Sekreterliği, SFNS, HES, politeknik ve kanton üniversitelerinin yanı sıra araştırma merkezinden fakültelere kadar üniversitelerdeki tüm hiyerarşi düzeylerinden – aşağıdaki tedbirleri almalarını talep ediyor.

* Belirli süreli sözleşmelerin kötüye kullanılmasına son verilmelidir. Öğretmenlik gibi sürekli görevler, kalıcı çalışanlara verilmelidir. Güvencesiz post-doc’ların kalıcı statüye kavuşturulması ve önemli sayıda ek kalıcı pozisyonların oluşturulması gerekmektedir. Benzer şekilde, düşük istihdam oranları yasaklanmalı ve ilgili kişiler tarafından açıkça talep edilmediği sürece, araştırma ve öğretimin tam zamanlı olarak yapıldığı varsayılmalıdır.

* Başta SFNS tarafından finanse edilen doktora öğrencileri olmak üzere, üniversitelerdeki en düşük maaşlar artırılmalıdır.

* Asistanların görev tanımlarında tez için ayrılan süre ve bu sürenin toplam çalışma süresinin en az %70’ine tekabül etmesi talebi yerine getirilmelidir.

Son olarak, sorunun bir kısmının da proje bazlı araştırma finansmanı olduğu kabul edilmelidir. Çünkü güvencesiz pozisyonların sayısını artırıyor, fon alan meslektaşlara bağımlılığı artırıyor, zaten hantal olan hiyerarşiye genellikle büyük ölçüde gayri resmi bir katman ekliyor ve giderek daha fazla insanı maaş almaya devam etmek için projeden projeye koşmaya zorluyor. Bu model bilimsel açıdan hiçbir anlam ifade etmemekte ve sadece üniversitelerdeki araştırma personelinin sıradanlaştırılmasına hizmet etmektedir. Bilimde ilerleme kaydetmek için bilim insanlarına, ekipmana ve zamana ihtiyaç vardır. Bu üç vazgeçilmez bileşenden birinin ortadan kaldırılabileceğini düşünmek, araştırmanın maddi koşulları konusunda kendini kandırmaktır.

Bu taleplerin, ortak bir mücadele örgütlenmeden, bırakın hayata geçirilmesini, duyulma şansı bile çok azdır. Haliyle bu taleplere, ayrıcalıklarını kaybetmekten korkan ve bu nedenle bunları korumak için bilimsel çalışmaların kalitesini feda etmeye hazır olan, çoğu ayrıcalıklı fakülte kulübü üyesi olan hiyerarşinin çeşitli kademelerindeki yetkililer tarafından sürekli olarak karşı çıkılmaktadır. Ancak, azınlığın ayrıcalıkları karşısında, yalnızca çoğunluğun örgütlü gücünün başarıya ulaşabileceği unutulmamalıdır. (Arkadaş)