Dünya genelinde kaynaklar üzerindeki çatışmalar genellikle petrol ve doğal gaz yatakları etrafında dönerken, iklim krizinin etkisiyle su gibi hayati bir kaynak da giderek daha fazla çatışmaların merkezine yerleşiyor. Etiyopya’nın inşa ettiği Büyük Etiyopya Rönesans Barajı (GERD) etrafında şekillenen gerilim, bölge ülkeleri olan Mısır, Etiyopya ve Sudan’ı savaşın eşiğine getirdi.
Nil Nehri, milyonlarca insan için hayati bir kaynak olmasının yanı sıra, bölge ülkeleri arasında da tarihsel bir gerilim kaynağı durumunda. Mısır, suyunun %95’ten fazlasını bu nehirden karşılarken, Nil’in %85’lik akışını sağlayan Mavi Nil, Etiyopya topraklarından doğuyor. Etiyopya’nın bu nehir üzerine inşa ettiği GERD, bölgede ekonomik kalkınma ve enerji ihtiyacını karşılamak üzere tasarlansa da, Mısır için varoluşsal bir tehdit olarak algılanıyor. Sudan ise bu çatışmanın ortasında hem coğrafi hem de politik bir şekilde sıkışmış durumda. Sorunun tarihsel arka planına bakıldığında, 1929 yılında imzalanan ve Mısır’a Nil suları üzerinde aşırı ayrıcalıklar tanıyan sömürge dönemi antlaşması kritik bir yer tutuyor. Bu antlaşma, Birleşik Krallık tarafından bölgedeki sömürge kontrolünü sağlamak üzere tasarlanmıştı ve Etiyopya gibi bağımsız devletleri dışarda bırakmıştı. Bu durum, su kaynakları üzerindeki gerilimi artırırken, sömürgeci mirasın çözülmek bir yana bölgede kalıcı olmaya devam ettiğini gösteriyor.
TARAFLARIN POZİSYONLARI
Etiyopya, GERD projesini ekonomik kalkınma ve enerji arzı için hayati bir proje olarak görmektedir. 110 milyondan fazla nüfusa sahip olan ülke, hidroelektrik enerjisine olan ihtiyacını bu barajla karşılamayı hedefliyor. Etiyopya, barajı ulusal egemenliğin bir sembolü olarak da kullanmaktadır.
Nil Nehri’nden gelen suyun %95’ine bağımlı olan Mısır, GERD’i bir ulusal güvenlik tehdidi olarak görüyor. Mısır’ın temel talebi, su akışının garanti altına alınması ve Etiyopya’nın tek taraflı kararlar almaması. Barajın kendi tarımı ve sulama altyapısı üzerindeki etkileri nedeniyle endişeler taşıyan Sudan, iki tarafı da uzlaşmaya davet ediyor. Ancak Sudan’ın bölge içindeki pozisyonu, siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle zayıflamış durumda.
BUGÜNÜN POLİTİK VE EKONOMİK DİNAMİKLERİ
Başlangıçta bir altyapı projesi olarak başlayan bu durum, su kaynakları üzerindeki ilk büyük savaşlardan birine dönüşebilme potansiyeli taşıyor. Bir askeri çatışma artık imkânsız görünmüyor. Böylesi bir çatışma, bölge için yıkıcı sonuçlar doğurabilecek ve uluslararası emperyalist aktörleri de içine çekebilecek bir mecraya doğru evriliyor. Etiyopya’nın 2022’de GERD rezervuarını komşularıyla bağlayıcı bir anlaşma olmadan doldurmaya başlaması, tansiyonu artırdı. Mısır, kendi su teminini güvence altına almak için suyun serbest bırakılmasını talep ederken, Sudan da benzer endişelerini dile getirdi. Her iki ülke de bu tek taraflı doldurmayı ortak çıkarların ihmal edilmesi olarak görüyor ve uluslararası arabuluculuk çağrısında bulunuyor.
ULUSLARARASI BOYUT
Bölgedeki su çatışması, yalnızca bölge ülkelerini değil, aynı zamanda uluslararası aktörleri de ilgilendiren bir konu haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler, ABD, Çin, Türkiye ve diğer ülkeler, çözüm sürecinde rol almaya çalışmış ancak kalıcı bir sonuca ulaşamamıştır. Çin’in hem Etiyopya hem de Mısır ile olan ekonomik bağlantıları, bu ülkeye çözümde kilit bir rol oynama potansiyeli sunuyor.
Ayrıca, suyun stratejik bir baskı aracı olarak kullanılma riski bulunmaktadır. Etiyopya’nın kuraklık dönemlerinde su akışını kasıtlı olarak azaltması, Mısır’da tarım ve gündelik yaşam üzerinde felaket etkileri yaratabilir. Tersine, GERD’e yönelik bir askeri saldırı, Etiyopya’da ciddi bir insani kriz yaratabilir. GERD projesi etrafındaki çatışma, su kaynaklarının giderek azaldığı bir dünyada gelecekte yaşanabilecek gerilimlerin bir habercisi niteliğinde. Tarafların bu durumu bir fırsat olarak görüp uzlaşma arayışına girmesi, hem bölge hem de genel istikrar için kritik bir öneme sahiptir. Aksi takdirde, bu çatışma bölgesel bir savaşın ötesine geçerek daha geniş çapta bir krize yol açabilecek bir durum yaratacaktır. (Arkadaş)