Metin ALAN
İsviçre Sendikalar Birliği (USS/SGB) Başkanı Pierre-Yves Maillard, Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmaya ve işverenlere yönelik sert eleştirilerinden sonra patronların ve parlamentodaki siyasi temsilcilerinin ağır eleştirileriyle karşı karşıya kaldı. Blick gazetesine verdiği röportaj, özellikle patronların şiddetli tepkilerine yol açtı. Patronlar, Maillard’ı siyasi şantaj yapmakla suçladı.
TALEPLER VE GERÇEKLER
Pierre-Yves Maillard, İsviçre ile AB arasında varılan yeni anlaşmayı «kabul edilemez» olarak nitelendiriyor. Bu anlaşmanın, İsviçre’deki ücret koruma düzenlemelerini zayıflattığını savunuyor.
AB ile yapılan müzakerelerde elde edilen «gerileme yasağı» (non-regression) maddesinin sendikaların çabasıyla alındığını, ancak mevcut koruma seviyesini garanti altına almadığını ifade ediyor.
Anlaşmanın, işçi haklarını dört önemli alanda zayıflattığını belirtiyor: Bildirim süresinin 8 günden 4 güne indirilmesi, mevduat zorunluluğunun kaldırılması, işçi haklarını ihlal eden şirketlere hizmet yasağının kaldırılması, AB’nin giderlerle ilgili düzenlemesinin İsviçre’ye de uygulanması. İşçi maliyetlerinin düşmesi nedeniyle yerel çalışanlar üzerinde baskının artacağını ve TİS’lerin zarar görebileceğini söylüyor. Bu durumun, «yüzbinlerce çalışanın durumunu kötüleştireceğini» ifade ediyor.
Bu kapsamda ücretlerin, işin yapıldığı yerin koşullarına göre ödenmesini talep ediyor. Parlamento ve hükümetin, anlaşmayı yeniden düzenlemesi gerektiğini vurguluyor. Toplu iş sözleşmelerinin genişletilmesini, taşeron şirketlerin daha fazla sorumluluk almasını ve geçici iş düzenlemelerinin sınırlandırılmasını öneriyor.
İsviçre hükümetini (Federal Konsey) yeterince şeffaf olmamakla suçluyor ve anlaşma metninin kamuoyuna açıklanmasını talep ediyor. İşverenleri ve sağ partileri, işçi haklarını zayıflatma amacıyla anlaşmayı desteklemekle eleştiriyor. Sendikaların, bu haliyle anlaşmayı desteklemeyeceğini belirtiyor. Eğer talepleri karşılanmazsa, halk oylamasında «hayır» diyeceklerini ifade ediyor. Sendikaların bu süreçte, işçi haklarını koruma odaklı bir yaklaşım sergilediğini vurguluyor.
SENDİKALAR TEHDİT Mİ, GERÇEKLİK Mİ?
Maillard’ın sözleri, yalnızca İsviçre’de değil, Almanya’da bile dikkat çekti. Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung, Maillard’ı «müzakere sonuçlarının kararlı bir eleştirmeni» olarak tanımladı. Ancak işveren örgütleri ve temsilcileri sessizliklerini bozarak Maillard’a karşı yoğun bir kampanya başlattı. İşte, bu tepkilerden bazıları:
Patronların örgütü Swissmem’in direktörü Stefan Brupbacher, Maillard’ın taleplerini «gerçeklikten kopuk» olarak nitelendirdi: “Bay Maillard, bizi şantajla dize getirebileceğini sanıyor. Bu bir hayal.” Brupbacher, Maillard’ın politikalarını işçi sınıfının çıkarlarına aykırı bir kumar olarak eleştirerek, “Bu tutum, İsviçrelilerin işlerini riske atar,” diyerek tehdit etti.
Swissmem temsilcisi ayrıca, ücret kontrollerinin düzenlenmesi gibi konularda sendikalarla çözüm bulmaya hazır olduklarını belirtti. Ancak Brupbacher, «Maillard, genel asgari ücret gibi siyasi tavizleri ve toplu iş sözleşmelerinin genişletilmesini unutuyor,” diyerek sendikal taleplerin aşırı olduğunu savundu.
İşverenler Birliği Başkanı Severin Moser ise Maillard’ın AB ile yeni bir anlaşma istemediğini iddia etti: “Ya ikili anlaşmalara devam etmek istemiyor ya da işverenlerden büyük tavizler koparmaya çalışıyor.” Moser, Maillard’ın önerilerinin serbest iş piyasasına zarar vereceğini öne sürdü. Moser ayrıca ücret eşitliği konusuna destek verdiğini, ancak bunun İsviçre içindeki düzenlemelerle sağlanması gerektiğini söyledi. Bu tutum, işçi sınıfı için uluslararası dayanışmadan uzak bir yaklaşıma işaret ediyor.
Liberal Radikal Parti (PLR) Başkanı Thierry Burkart, Maillard’ı İsviçre’nin çıkarlarını tehlikeye atmakla suçladı. “Maillard ve sendikası, ikili anlaşmalar üzerindeki veto güçlerini kötüye kullanıyorlar. Bu, eski sol taleplerin gündeme getirilmesinden başka bir şey değil,” dedi. Burkart, Maillard’ın eleştirilerinde geri adım atamayacak kadar ileri gittiğini ve bu durumun sendikaların pazarlık gücünü zayıflatacağını öne sürdü.
Sağcı UDC/SVP Başkanı Marcel Dettling, Maillard’ı ve sendikaları güvenilmez olarak nitelendirdi. Dettling, “Sendikalar, gelecekte daha fazla kazanım elde etmek için şimdi bu tiyatroyu yapıyorlar,” diyerek Maillard’ın taleplerini karalama kampanyasına dönüştürdü.
Tıbbi teknoloji şirketi Ypsomed’in CEO’su Simon Michel ise daha ılımlı bir tutum sergileyerek, ücret koruma taleplerine anlayış gösterdi. Ancak sendikaların mücadelede aşırıya kaçmaması gerektiğini savundu. Michel, “Son 25 yıldaki kazanımlarınızı riske atıyorsunuz,” diyerek işçi haklarına yönelik dolaylı bir tehdide başvurdu.
AB ANLAŞMASI İŞÇİ HAKLARINI VE
KAZANIMLARINI TEHDİT EDİYOR!
Pierre-Yves Maillard’ın AB Anlaşması’na yönelik eleştirileri, sınıf mücadelesinin güncel bir tezahürünü gözler önüne seriyor. Burada temel çelişki, İsviçre işçi sınıfının tarihsel kazanımlarını koruma mücadelesi ile sermaye sınıfının, yani patronların, bu kazanımları aşındırarak daha fazla artı-değer sömürüsü ile daha fazla sermaye biriktirme arzusudur. Maillard’ın savunduğu ücret koruma mekanizmaları, neoliberal politikaların saldırıları altında eriyen işçi haklarının en temel unsurlarından biridir. Ancak İsviçre’deki işçi sendikalarının pratikte yaptığı gibi bu talepler, sadece savunmacı bir konumda kalmamalı; işçi sınıfının daha geniş bir örgütlenme ve mücadele hattı için ileriye atılmasının gerekçeleri olarak ele alınmalıdır.
İŞÇİ SINIFININ TALEPLERİNİN ÖNEMİ
Pierre-Yves Maillard’ın AB Anlaşması’na yönelik eleştirileri, ücretli emeğin uluslararası sermaye karşısındaki kolektif savunmasını temsil etmektedir. Ancak bu mücadele, salt korumacı bir yaklaşımın ötesine geçmelidir. Çünkü kapitalist sistem, krizlerini emekçi sınıfların sırtına yıkarak çözmeye çalışır. AB ile yapılan anlaşma süreci, İsviçre sermayesinin uluslararası rekabet gücünü artırmak için işçi haklarından tavizler verilmesini zorunlu kılıyor. Bu durum, İsviçre sermayesinin sınır tanımayan yayılmacı karakterini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bunun karşısında Maillard’ın ifade ettiği ücret koruma talebi de, sadece İsviçre işçi sınıfının değil, Avrupa çapında tüm emekçilerin ortak mücadelesinin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Ulusal çerçevede kalmak, sermayenin uluslararası saldırılarını göğüslemek için yetersizdir. İşçi sınıfının enternasyonalist bir dayanışma ağı örmesi ve bu tür talepleri, işgücü piyasalarını uluslararası düzeyde düzenleyecek ve işçi haklarını garanti altına alacak bir mücadele taleplerine dönüştürmesi gereklidir.
SENDİKALARIN ROLÜ VE EKSİKLİKLERİ
Maillard’ın talepleri önemli olmakla birlikte, İsviçre’deki mevcut sendikal yapıların sınıf mücadelesinde yaşadığı yapısal sorunlar göz ardı edilemez. Sendikaların çoğu, günümüzde patronlarla diyalog ve işbirliği politikalarını benimseyerek, sınıf sendikacılığı temelinde devrimci bir mücadele hattından uzak bir rotada seyretmektedirler. Bu durum, sermaye sınıfının taleplerine daha kolay uyum sağlayan uzlaşmacı bir sendikal yapıyı doğurmuştur. Ancak bu tür işbirlikçi ve uzlaşmacı yaklaşımlar, işçi sınıfının güncel ve uzun vadedeki çıkarlarına hizmet etmek bir yana; aksine sermayenin işçi sınıfını bölme ve zayıflatma stratejilerine zemin hazırlıyor.
Sendikaların rolü reformist sınırları aşarak kapitalist sistemin doğrudan politik eleştirisine yönelmelidir. AB Anlaşması ve benzeri süreçler, sendikaların işçi sınıfının çıkarlarını savunmaktan öte, uluslararası sermaye sistemine meydan okuyacak uluslararası bir örgütlenme hattı kurmasını zorunlu kılmaktadır. Maillard’ın eleştirileri, bu dönüşümün başlangıç noktası olarak değerlendirildiği ölçüde bir anlam kazanacaktır.
ÇÖZÜM MÜCADELEDE
Kapitalizmin uluslararası saldırılarına karşı işçi sınıfının vereceği yanıt, ancak birleşik ve enternasyonalist bir dayanışmayla mümkün olacaktır. İsviçre işçi sınıfının talepleri, diğer ülkelerdeki emekçilerin mücadelesinden ayrı düşünülemez. İşçi sınıfı ve emek örgütleri, bu tür krizleri sermaye düzenine karşı bir mücadele aracı haline getirmeli ve ücret koruma taleplerinden işçi sınıfının politik hedeflerinin gözetildiği bir mücadele hattına uzanan bir strateji benimsemelidir.
Pierre-Yves Maillard’ın AB Anlaşması eleştirisi ve buna karşı yapılan mücadele çağrısı, sınıf mücadelesi açısından önemli olmakla birlikte bu mücadele, sadece bir sendikal kampanya düzeyinde değil, kapitalist sistemin yapısal ve ideolojik eleştirisini de içeren geniş kapsamlı politik bir hareketin parçası haline gelmelidir.